info@ipe.com.tr

“Mükemmel olduğu kadar saf bu kutsal sevgi. Shakespeare ve Michelangelo’nunki gibi büyük sanatsal yapıtlarla dile gelmekte ve yayılmakta… Çok güzel, hoş, sevginin en asil biçimidir. Bunda, doğal olmayan hiçbir şey yok.” (1895, Oscar Wilde’ın “aşk üzerine konuşması, bir deneme”) “spiritual affection that is as pure as it is perfect. It dictates and pervades great works of art like those of Shakespeare and Michelangelo… It is beautiful, it is fine, it is the noblest form of affection. There is nothing unnatural about it. “ (1)

Kabuğundan dışarı çıkmak: Tarihsel “ben”

Cinsel arzuları ve romantik duyguları hemcinsine yönelik olan erkek ya da kadınlar yaklaşık olarak, 19. yy’ın ortalarından beri, modern bilimin çeşitli dalları tarafından farklı şekillerde tanımlanmıştır. Dolayısıyla, bazı kesimler tarafından doğal kabul edilen homoseksüellik “üçüncü cinsiyet” gibi ele alınırken; başka bir kesim tarafından ise neredeyse sapkınlıkla eş anlamlı bir dejenerasyon, bir tip mental hastalık olarak değerlendirilmiştir

Bu durum kısmen, cinslerin mutlak iki uçta tanımlanmasından, erkek ve kadına birbirinden tamamen ayrı iki varlık, hatta neredeyse bambaşka iki tür gibi yaklaşılmasından da kaynaklanmaktadır

Öte yandan, homoseksüellik kavramı, uzun zamandır mental hastalık tanımlamalarından sıyrılıp, nihayet bir yaşam biçimi olarak ele alınmaya başlamıştır. Bu dönüşüm sürecinde, Amerikan Psikiyatri Derneği (APA), 1972 yılında ve Dünya Sağlık Örgütü 1993 yılında konuyla ilgili yenilemelerini _düzeltmeleri_ yapmıştır. Farklılğı kabullenme yolunda atılan her adım, gay ve lezbiyen derneklerinin yoğun uğraşıları, yürüyüşleri, festivaller boyunca atılan çığlıkları, kısacası bunu yaşayanlarla, uzmanlar arasındaki çok sayıda münazaranın bir sonucu sayılabilir

Ayrıca, gay ve lezbiyenlerin ruh sağlığına dair yapılan çok sayıda araştırma, geleneksel bakış açısını bertaraf eden veriler orataya koymuştur (2, Daha önce homoseksüeller üzerine yapılan çalışmaların odak noktasını mental hastalıklar oluştururken, bunun yerini artık homoseksüellerin genel yaşantısal zorlukları, psikososyal dinamikleri, ve mental sağlığı ile ilgili konular almaya başladı. Birçok araştırma, antigay propagandanın hakim olduğu ya da heteroseksizmin teşvik edildiği toplumlarda gay ve lezbiyenlere yönelik çeşitli agresif davranış biçimlerinin boy gösterdiğini ve homoseksüellerin de psikolojik, fiziksel ya da cinsel saldırılara çok küçük yaşlardan itibaren maruz kaldığını göstermektedir.

Kabuğundan dışarı çıkmak: Bireysel “ben”

Aslında, homoseksüel yönelimi olan kişinin bireysel öyküsü, bu yönelimin tarihsel öyküsüyle oldukça benzerlik gösterir. Yukarıda söz edilen, inkar- kabullenme eğilimi arasındaki ikilem, ruh sağlığı ya da “normalliği” ile ilintili sorgulamalar, cemiyet içinde konumlanma süreci gibi pek çok aşamadan, bu sefer tekil bir kimlikle geçilmektedir.

Bir Gay olarak “Kendini Tanıma”:

Bu süreç, aynı cinsten kişilerin çekici geldiğinin farkına varmaktan çok daha fazlasıdır. Dolayısıyla, bazı kafa karışıklıkları, duygularını inkar etme ve bastırma girişimleri ya da anksiyete yaşanması beklenir. Buna ek olarak, kişi bu eğiliminin “geçmesini” bekleyip, cinselliğin bir anlamda “üstesinden gelebilmek” için sıklıkla dini ya da geleneksel inanışlarına sarılır. Sonuçta, kişinin cinsel yönelimiyle ilgili bilgisi ve kabullenmesi artsa da, “Cennetten kovulmanın” ardında bıraktığı bir hüzün ve geleneksel heteroseksüel yaşama dair yitiklik duyguları olabilir. Bu noktada, gay ve lezbiyenler kendilerini büsbütün kapatabilirler. Bununla birlikte, birçoğu gay/ lezbiyen olmakla ilgili bilgi arayışına girerler.

Başkalarına açıklama:

Kişinin cinsel yönelimini yakın bir arkadaşıyla ya da bir aile üyesiyle paylaşması bu aşamanın ilk basamağıdır. Reddedilmek, kişinin “Kendini Tanıma” aşamasına geri dönmesine neden olabilirken; olumlu bir kabullenme biçimi, kendinlik değerini çok daha olumlu algılamasını sağlayacaktır. Başkalarına açıklama, genellikle yavaş bir süreçtir. Bazı gayler ve lezbiyenler bu yönelimlerini “ mülayim” yollarla ortaya koyarlar; sorulursa homoseksüel olduklarını dile getirirler ancak bunda çok da istekli değillerdir. Bazıları ise bunu daha “gürültülü “ yollardan yaparlar; gay veya lezbiyen olmanın getirdiği görünmezliğe bir son vermek için cinselliklerini ifşa ederler. Bu aşamada yol aldıkça, kişide gay olmanın ne demek olduğu ile ilgili kendinlik imgesi gelişir, birey stereotipler üzerine çalışmalar yapar ve gayler üzerine bazı bilgileri dünyasına dahil ederken, kendisiyle uyumlu olmayan bazılarını dışlar.

Diğer gay ya da lezbiyenlerle sosyalleşme:

Diğer gay ve lezbiyenlerle sosyalleşme kişinin bu dünyada tek olmadığını ve onun gibi başka insanlar olduğunu deneyimlemesini sağlar. Olumlu kendinlik algısı gelişir, aslında bir anlamda bundan kıvanç duymaya başlar ve bu duyguları, kabullenme, doğrulanma ve desteklenmeyle güçlenir. Bu aşamada olumlu gay ya da lezbiyen rol modellerle temasa geçmek oldukça önemli bir etken olabilir.

Olumlu “Kendinlik Tanımlaması”:

Bu aşamada, diğer gay ya da lezbiyenlerle olumlu ilişkiler ve bütünlük hissiyle kişinin kendisini iyi hissetmesi gerekmektedir.

Entegrasyon ve kabullenme:

Kişinin cinsel yönelimiyle ilgili açık olması ve savunmalarını kaldırması temeline dayanır. Birey, olabildiğince açık olabilir ya da cinsel yönelimini bağırarak ifşa etmiyor olabilir. Her şeye rağmen kişiler, başkalarının desteğine gereksinim duyabilirler. Çiftler birlikte keyifli bir yaşam sürerler ve genellikle başka çiftleri de yanlarında ararlar.

Esneklik ve açıklık yaşla birlikte azalabilir. Yaşça daha büyük kişiler, değişimi gereksiz görebilirler. Yaşça daha genç bireyler daha açık, politik olarak daha aktif olabilirler ve lezbiyen- gay topluluklarında daha görünür bir rol üstlenebilirler.

“misk kokularını bol bol

beylere özgü iksiri

sürerdin o güzelim saçlarına

yatıp yumuşak döşeğe

yanı başında genç kızlar

yatıştırırdın hemen özlemini,

ne bir düğün ne bir şölen

ne de kıyıda bir oyun

yoktu ki bizim bulunmadığımız.”

(Sappho, İ.Ö 7.yy sonu-6.yy başı, Antik Yunan, kadın şair, lezbiyen olarak bilinir)

Kaynaklar

1. H. Montgomery Hyde, The trials of Oscar Wilde (New York, NY, 1962), p. 201.

2. Klaich D. (1974) Woman+Woman: Attitudes Toward Lesbianism (p.p.1- 114). Simon and Schuster, NY

3. Lhomond, B. (1993). Between Man and Woman, the character of the lesbian. Journal of Homosexuality, 25(1-2), 63–73.

4. Bayer, R. (1987). Politics, Science and The Problem of Psychiatric Nomenclature: A case study of the American Psychiatric Association Referendum on Homosexuality. In H. T. Engelhard Jr., & A. L. Kaplan (Eds.), Scientific controversies (pp. 381–400). Cambridge: Cambridge University Press.

5. Rothblum, E. D. (2000). ‘‘Somewhere in Des Moines or San Antonio’’: Historical perspectives on lesbian, gay, and bisexual mental health. In R. M. Perez, K. A. DeBord, & K. J. Bieschke (Eds.), Handbook of Counseling and Psychotherapy with Lesbian, Gay and Bisexual Clients (pp. 57–79). Washington, D.C.: American Psychological Association.

6. Parrott, D.J. (2008). A theoretical Framework for Antigay Aggression: Review of established and hypothesized effects within the context of the general aggression model. Clinical Psychology Review, 28, 933-951.

7. Gold,S.D., Marx,B.P., Lexington, J.M. (2006) Gay Male Sexual Assault Survivors: The relations among internalized homophobia, experiential avoidance, and psychological symptom severity, Behaviour and Research Therapy, 45, 549-562.

8. Sappho (2008), Nedir Gene Deli Gönlünü Çelen. Çapan C. (çev.), s.101-120, Can Yayınları, İstanbul.