info@ipe.com.tr

Cinsel yönelim kavramıyla ilgili pek çok yanlış bilgi ve düşünce var ne yazık ki. Hatta “cinsel yönelim” kavramının kendisi bile pek bilinmiyor. Pek çok kişi hala “cinsel tercih” veya “cinsel seçim” sözcüklerini kullanıyor. Oysa böyle söylendiği zaman kişinin kime ya da kimlere cinsel ilgisi olduğunu seçebileceği gibi bir anlam çıkıyor ortaya. Burdan yola çıkarak da bu “tercih”in değiştirilebileceğini düşünüyor insanlar. Oysa bu kesinlikle doğru olmayan bir düşünce.

Cinsel yönelim tercihe bağlı olmadığı gibi hiç bir çeşidi de hastalık değildir, iyileştirilmesi gibi bir durum söz konusu değildir.

Cinsel kimlik ile cinsel yönelim arasındaki farkı bilmekte de fayda var. Cinsel kimlik kişinin kendisini hangi cinsiyette tanımladığı ile ilgilidir. Yani kişi cinsel kimliğini belirtmek için “ben kadınım” ya da “ben erkeğim” der.

Cinsel yönelim ise kişinin hangi cinse karşı cinsel ilgi ve yakınlık kurduğuyla ilgilidir. Bir kişi karşı cinse, kendi cinsine veya her ikisine birden ilgi duyabilir. Sadece karşı cinse ilgi duyanlara heteroseksüel, sadece kendi cinsine ilgi duyanlara homoseksüel (eşcinsel), her ikisine de ilgi duyanlara ise biseksüel denir. Cinsel yönelimi etkileyen biyolojik yatkınlıklar, cinsel organlar, genetik yapı ve hormonlar doğumdan önce belirlenir. Ancak doğuştan gelen bu özellikler cinsel yönelimin tek belirleyicisi değildir. 

Örneğin tek yumurta ikizlerinin tamamı aynı cinsel yönelime sahip değildir. Çevresel faktörler de etkilidir. Bunların yanı sıra cinsel kimlik ile cinsel yönelim arasındaki farkı bilmek bir eşcinseli yanlış yargılamamak açısından önemlidir. Örneğin bir erkek, erkeklere cinsel ilgi duyup hala erkek cinsel kimliğine sahip olabilir. Cinsel kimlik ile ilgili sorunlar bambaşka bir konudur, transseksüalite ile eşcinsellik birbirinden tamamen ayrıdır.

Ailesi tarafından “düzelsin” diye terapiye getirilen eşcinsellerin sayısı azımsanmayak kadar fazla. Aynı şekilde içselleştirilmiş homofobi nedeniyle suçluluk ve utanç hisseden eşcinseller de az değil. En çok ergenlikte bedenin keşfiyle ortaya çıkan cinsel duygular önce bir şok yaratabilir. Bunu sıklıkla bir inkar evresi ve daha sonra da bir depresyon/öfkelenme evresi takip eder. Bunların nihayetinde kabullenme ve uyum evresine geçilir. Bir eşcinsel için bunları paylaşacak biri olmaması, bunları konuşamamak ruh sağlığı sorunlarına yol açabilir. İşte eşcinsellerin terapiye ihtiyaç duyabilecekleri nokta budur.

Terapinin amacı asla eşcinsel kişinin cinsel yönelimini değiştirmek değil, kişinin bu süreci geçirmesini kolaylaştırmak ve uyumunu sağlamaktır. Cinsel yönelimin değiştirilmeye çalışılması etik ve ahlaki değildir. Terapide ilk hedef danışanın kendini kabullenmesini, kendiyle barışmasını sağlamak, onu dış dünyadan gelebilecek tepkilere karşı hazırlamaktır. Kişi önce kendini tam anlamıyla kabullenmelidir ki ailesine, arkadaşlarına ve hatta yabancılara karşı kendini koruyabilsin, özgüvenini yitirmesin.

Azınlık olmak zordur, ancak Lambdaİstanbul’un dediği gibi: Ne yanlış ne de yalnızsınız!