info@ipe.com.tr

Çocuğunuz büyüyüp de ergenliğe girerken hem fiziksel hem de ruhsal pek çok değişiklikten geçer. Bütün bunların arasında bazen neyin beklenen olduğunu, neye dikkat edilmesi gerektiğini ayırt etmek oldukça zor olabilir. Günümüzde oldukça yaygınlaşmakta olan ergenlik sorunlarından birisi dış görünüm, kilo ve yeme konusundaki takıntılardır. Peki ama zaten vücutta meydana gelen doğal gelişimin yarattığı endişeleri, hormonal değişikliklerin meydana getirdiği duygusal dalgalanmaları, güvensizlikleri nasıl bir yeme bozukluğunun ilk işaretlerinden ayıracaksınız? Bu elbette ki kolay değil. Ancak konu hakkında bilgi sahibi olmak en azından gözünüzü açık tutmanızı sağlayabilir ve “kırmızı bayrakları” farketmenize yardımcı olabilir.

Ergenlerin dış görüntüleriyle gittikçe daha çok ilgilenmeye başlamaları, ayna karşısında daha çok vakit geçirmeleri, kendileriyle ilgili beğenmedikleri özelliklerini fazlaca büyütmeleri (“burnum çok büyük ve herkes bana bakınca bunu farkediyor” veya “bu sivilceyle oraya gidemem ki çok çirkin görünüyorum” gibi), zaman zaman kendilerine güvensiz olmaları, başkalarına özenmeleri ve başkaları gibi olmak istemeleri beklenen durumlardır. Ancak ergenliğin aynı zamanda erişkinlik hayatlarını etkileyecek olan bir benlik algısının, kendine güvenin ve kişiliğin oturduğu süreç olduğu da unutulmamalıdır. Her ne kadar ergenlikte arkadaşlar ailenin önüne geçiyor ve aile ergenin hayatındaki önemini kaybediyor gibi gözükse de bu aslında ailenin hala ergeni önemli ölçüde etkilediği gerçeğini kaybetmez. 

Bireyin kendine olan güvenini dış görünümüne dayandırmamasını sağlamasındaki birincil rol aileye, ebeveynlere aittir. Hassas bir anda anne veya babadan gelen bir yorum ergende ciddi yaralara yol açabilir.
Eğer çocuğunuz kilosu konusunda gittikçe daha çok konuşmaya, düşünmeye, meşgul olmaya başlamışsa, ayna karşısından sıklıkla “göbeğim/kalçam vs ne kadar çok çıkıyor, bacaklarım çok kalın” gibi yorumlarla ayrılıyor ve bu durum onu fazlasıyla rahatsız ve mutsuz ediyorsa, bu mutsuzluğunu yenmek için yaşına uygunsuz, sağlıksız diyetler yapmaya çalışıyorsa, bazı besin gruplarını beslenmesinden tamamen çıkarıyorsa (örneğin hiç yağsız yemek, karbonhidrat hiç tüketmemek gibi), kendini aç bırakıp sonra yeme atakları oluyorsa, belli bir beden veya kiloyu takıntı haline getirmişse ve o beden veya kiloya gelmeden kendini mutlu hissedemeyeceğini dile getiriyorsa, kısa sürede aniden çok kilo vermişse, alış verişe gittiğinizde istediği beden kota giremediği için veya denediği bir kıyafetin istediği gibi iyi durmadığını düşündüğü için sinirleniyor ve göz yaşlarına boğuluyorsa, kendini kilosu yüzünden yeterince iyi, yeterince hoş, yeterince sevilebilir bulmuyorsa, ancak ideal kilosuna ulaşınca hayatında her şeyin istediği gibi olacağını düşünüyorsa, eğer kendinizi sık sık evde bu konuları konuşur ve çocuğunuzu ikna etmeye çalışır buluyorsanız….ve buna benzeri örnekler evinizde sık yaşanıyorsa lütfen bir uzmana danışın.

Yeme bozuklukları henüz oluşup kemikleşmeden önce, özellikle ergenlik yıllarında yakalanabilir ve çok daha kolay baş edilebilir. Ayrıca bu dönemde ailenin nasıl davranması gerektiğini bilmesi de önemlidir. Örneğin bir anne iyi niyetle çocuğuna destek olmaya çalışırken ona farkında olmadan aslında haklı olduğu ve zayıflarsa daha çok sevileceği mesajını veriyor olabilir. Çünkü ailenin bir konudaki iyi niyetli desteği genelde ergen tarafından demek ki onlar da kilo vermem gerektiğini düşünüyorlar, böyle çirkin olduğumu düşünüyorlar gibi algılanabilir.

Ne yazık ki özellikle medyanın etkisiyle günümüzde gençler güzellik kavramını zayıflıkla ölçerek yetişmekteler. Kendini iyi ve güzel hissedebilmek için 34 veya 36 beden olması gerektiğini düşünen genç kızların sayısı gittikçe artmakta. Elbette ki herkes zayıflamayı isteyebilir, önemli olan bununla ilişkilendirilen beklentilerin gerçekçi olması (hayatındaki herşeyin kilo verince düzeleceğini düşünmemek gibi), eğer istenen kilonun üstünde olunursa bunun dünyanın sonu olmaması, bu uğurda sağlıksız alışkanlıklar edinilmemesi, ve en önemlisi kendine olan güvenin kilo vermeye doğrudan bağlantılandırılmamasıdır.