info@ipe.com.tr

Harekete geçme: Planlama, önceliklerin belirlenmesi ve harekete geçme.

Odaklanma: Odaklanma, sürdürme ve dikkatin görevlere kaydırılması.

Gayret: Canlılığı düzenleme, gayretleri sürdürme ve zihin işlem hızı.

Duygu: Düş kırıklıklarıyla başa çıkma ve değişen duyguların yönetimi.

Hafıza: Çalışma belleğinin kullanılması ve anımsama.

Eylem: Takip ve kendi kendini düzenleme eylemi.

Dikkat dağınıklığı olan çocuklar; yönergeleri başından sonuna takip edemez, dikkatini yaptığı işe veya oyuna vermekte zorlanır, evde veya okulda yapacağı işler ve aktiviteler için gereken malzemeleri kaybeder, dinlemez, detayları gözden kaçırır, düzensiz görünür, uzun süre zihinsel çabaları gerektiren işleri yapmakta zorlanır, unutkandır ve ilgisi kolayca başka yönlere kayar.

Harekete Geçme

Dikkat eksikliği bozukluğu olan kişiler, bir eyleme başlarken zorlanırlar. Bazı alanlarda dürtüsel davranıyor olsalar da, genellikle ilgi alanlarına girmeyen işlere başlayamadıklarından şikayet ederler. Yapmaları gereken işleri son ana kadar ertelerler. Yalnızca son an gelince ve durum aciliyet kazanınca kendilerini motive etmeyi başarırlar. Bunun sebebi, bilişsel işlevlerindeki kronikleşmiş bir sorunun varlığıdır.

Odaklanma

Çocuk, ilgisini çekmeyen ya da onu zorlayan şeylere uzun sürelerle dikkatini vermekte zorlanır. Cümlelerin ve paragrafların anlamlarının kavranması, süreğen ve yoğun dikkat odaklanması gereken aktif bir süreçtir. Rapp’in (1982) belirttiğine göre, dikkat süresi okula yeni başlayanlarda 10 dakikadır, bu süre yaşla birlikte artar ve 10 yaşında 20 dakika, 14 yaşında ise 30 dakikaya ulaşır. DEB sendromlu kişiler, yaptıkları işlere odaklanamazlar (ancak ilgilendikleri alanlara odaklanabilirler), odaklansalar bile bunu gerektiği kadar uzun süre muhafaza edemezler. Bazen de tam tersi bir sorun ortaya çıkabilir; gerektiği zaman bir şey üzerine odaklanmaya son verip odaklarını başka bir şeye yönlendirmeyi başaramamaktadırlar. Buna “hiperodak”da denilmektedir. Kişinin dikkat odağını gereken şekilde kaydırabilme yeteneğine ihtiyaç vardır. Çocuğun ilgisini çeken şeyden dikkatini alamaması nedeniyle, kurallara göre davranması gereken yerlerde, içinden geçene ve aklına esene göre hareket etme eğilimi duyabilir. Bu da toplumsal uyumu bozabilir, kendinden istenen ya da bekleneni yapmaktan kaçınabilir.

Gayret

Gün içerisinde kendilerini genellikle yorgun hissederler. Bir yerde otururken veya sessizce dururken uyuklama sorununun yorgunluktan çok kronik bir canlılığı sürdürme sorunu olduğu anlaşılmaktadır. Yavaş olan işlem hızları nedeniyle, bazı türdeki görevleri tamamlamak için olağanüstü derecede uzun bir süreye ihtiyaç duyduklarını belirtmektedirler.

Duygu

Brown’un aktardığına göre, Paul Wender (1987, 1995), DEHB sendromlu kişilerin nasıl bir “duygusal kararsızlık” içerisinde bulunduklarını ve sık sık canı sıkılmış ve demoralize olmuş bir tavır, asabi şikayetler, hiddetli parlamalar veya yetersiz ölçüde kontrol edilebilen uyarılabilirlik sergilediklerini tarif etmişlerdir. Wender, DEHB sendromlu kişilerin düş kırıklığına karşı düşük toleranslı olduğuna ve gündelik yaşamın stresleri ile başa çıkarken sıkıntı çektiklerine ve kendilerini kolaylıkla “bunalmış” ve “gergin” hissettiklerine dikkat çekmiştir.

Düş kırıklıklarına karşı orantısız duygusal tepkiler verebilirler, ruhsal gerilim eşikleri

düşüktür ve diğerlerine kıyasla daha sık olarak ve daha şiddetli şekilde öfkelenirler. Bunun yanında incinme veya üzüntü, endişe veya kaygı gibi diğer duygularını ayarlamakta da benzer sorunlarla karşılaşabilirler.

Çocuk, hayatında çıkmaya başlayan zorluklar sonucunda alacağı olumsuz tepkiler nedeniyle, “olumsuz” imajını giderek benimseyebilir. Çocuğun kendinden memnuniyetsizliği, ilk başlarda dışa karşı güçlü gözükmeyi hedefleyen ve otorite konumundakiler tarafından kabul edilemez davranışlar şeklinde ortaya çıkar. Giderek kendine güvensizlik ve mutsuzluk örtülemez ve reddedilemez hale gelebilir. Anlaşılmadığını düşünen bir çocuğun içinde olacağı başlıca ruh durumu, öfke ve bezginlik olacaktır.

Brown’un aktardığına göre, Antonio Damasio beynin duyguyu tahsis etmesini şöyle açıklamaktadır; duygu, organizmanın belirli nesneler üzerinde eskiden edindiği deneyimlere ilişkin otomatik bir sinyal sağladığı ve böylece dikkatin belirli bir nesneye yönlendirilmesine veya esirgenmesine yönelik bir zemin oluşturduğu için, dikkatin doğru şekilde yönlendirilmesi açısından kritik bir öneme sahiptir. Önce nesnelerin işlenmesi gerçekleşebilir, ikinci olarak duygu ortaya çıkabilir, üçüncü olarak da duygunun yönlendirilmesi doğrultusunda daha fazla dikkat ve odaklanma gerçekleşebilir, ya da gerçekleşmeyebilir.

Hafıza

Sorunlar genellikle uzun süreli depolama belleği ile ilgili değildir, işlem belleğiyle ilgilidir. İşlem belleğinin önemli işlevlerinden birisi, başka bir işle uğraşıyorken, küçük bir bilgi parçasını etkin konumda tutmaktır.

İşlem belleği; yeni ve eski bilgilerin sürekli olarak dönüştürüldüğü, birleştirildiği ve aktarıldığı bir çalışma masası olarak kavramsallaştırılabilir.

Bilgiyi sadece saklamakla yetinmeyen, fakat bu anlık bilgiyi uzun süreli belleğin muazzam dosyaları ile bağlantılı olarak etkin bir şekilde işleme tabi tutan çok etkin bir hesaplama birimine benzer.

İşlem belleğini dörde ayırmak mümkündür;

  • Çıktı veya birleştirici ilmek sistemi; malumatın konuşma şeklindeki çıktısını bulundurur.
  • Girdi sistemi; çok az bir süre önce konuşulan malumatı elinde bulundurur.
  • Mekansal ve /veya görsel kodlama üzerine uzmanlaşmış ve bu malumatı elinde bulunduran sözel olmayan bir sistem.
  • Genel amaçlı merkezi yürütme sistemi; malumat türlerinin hemen hepsini düzenler.

İşlem belleği, kişinin bir yandan söyleneni anlamak için çalışırken, diğer yandan da verilecek cevabı hazırlamakta olduğu grup tartışmalarına katılmak veya bireysel sohbetler yapmak için çok büyük önem taşır. DEB sendromlu kişiler, bu eşzamanlı işlevlerle ilişkili olarak sık sık büyük zorluklar yaşarlar.

Eylem

Davranış şekillerinin pek çoğu, engelleme, eylemden kaçınma yeteneğini olduğu kadar, harekete geçme “yapma” yeteneğini de gerektirir. DEB sendromlu kişilerde kendini engelleme yeteneğinin bozukluğu görülmektedir.

Herhangi bir şeyi dikkatli bir şekilde yapabilmek birbiri ile eşgüdüm içerisinde olan dört işlev gerektirir:

Doğru zaman gelene dek eylemin engellenmesi,

Nasıl ve ne zaman eyleme geçileceğine karar vermek üzere kişinin kendi koşullarını ve duruma ilişkin özel koşulları izlemesi,

Uygun eylemlerin doğru zamanda yapılması ve

Eylem esnasında kişinin kendi durumunu ve mevcut durumu izlemesi.

Etkin bir kişisel davranış yönetimi için, tüm bu fonksiyonların eşzamanlı ve anlık ilişkilendirilmesi gerekmektedir.